13 Aralık 2015 Pazar

Kolonya'nın başkenti; Köln.

Berlin seyahatinin ardından çocukluk arkadaşımla birlikte Avrupa'yı fethetmek için Köln'e hareket etmiştim. ZOB macerasıyla birlikte Megabus deneyiminin ardından Köln'de beni durakta karşılayan Yasin'le buluşup, ilk olarak dinlenmek ve kahvaltı etmek üzere Euskirchen'in yolunu tuttuk. Yazının ilk paragrafında hemen Sancak ailesine teşekkürlerimi iletmem gerekiyor. İnanılmaz misafirperver bir annesi olduğunu, kendimi evimde gibi hissettiğimi söylemeden geçemem. Herşey için bir kez daha teşekkürler!

Yasin'i nereden tanıdığımı hemen kısaca belirteyim. 2008 yılında uA-Forum'da tanıştığım, dönemin sosyal medya aracı MSN'de günlerce muhabbet ettiğimiz, Galatasaray'ı kurtardığımız, transfer ve kadro konuşmaları yaptığımız, yeri geldiğinde dertleştiğimiz, ASY Arena'nın inşaatını canlı takip ettiğimiz, birlikte değerlendirdiğimiz, İstanbul'a geldiğinde mutlak suretle görüştüğümüz, ailemi tanıyan yegane güzel insan. Bir insanla kardeş olmam için kan bağına gerek olmadığını bir kez daha gösteren, canlı - kanlı somut örneğidir Yasin. Eksik olmasın, yaz tatili planı yaptığımda ilk olarak "Ne zaman geliyorsun?" diye soran, benimle birlikte plan yapan ve yıllık tatilini ayarlayacak kadar güzel insandır. Berlin sonrası Köln'ün listeye girmesinin sebebi de Yasin kuşkusuz, sonrasında Amsterdam - Brüksel diye devam edecekti. 

Megabus'le sabahın bir vakti Köln'e geldiğimde beni karşıladı ve doğrudan bahçeli, kendilerine ait, dubleks olan evlerine gittik. Evin çatı katı Yasin'in odası, odada bana hazırlanan bir yatak var. Duş alıp, kahvaltı ettikten sonra yorgunluktan ilk kafamı koyduğum yerde uyuyakalacaktım. Yasin'in de mesaiden geldiği göz önünde bulunursa, iki kafadar daha adam gibi sohbet edemeden uyuyakalmıştık. 1 - 2 saatlik uyku, vücudun yeniden doğmasına neden olabiliyor. Ki bütün gün şehri gezeceğimizi göz önünde bulundurursak, ki piyangodan çıkan eski başkent Bonn şehrini de hesaba katarsak iki şehir gezecektik, bu uyku hiç fena olmadı.

KUZEY AVRUPA'NIN EN BÜYÜĞÜ: KÖLNER DOM
Bir süre dinlenme faslı üzerinde zaman geçirdikten sonra arabaya atlayarak doğrudan Köln'ün merkezine, en önemli yapıtına ev sahipliği yapan Köln Şehir Merkezi'ne doğru yola koyulduk. Arabayı şehir merkezinde park ettikten sonra kafamı kaldırdığımda şehrin sembollerinden Kölner Dom ile gözgöze gelmiştik. Yasin'in yol boyunca "Seni efsane bir yere çıkartacağım ama yoruldum demek yok!" cümlesi, çocukluğundan beri sporla uğraşan beni kamçılıyordu. Öyle de oldu.. Şehrin simgesi Kölner Dom'u ziyaret edip, muhteşem panoramasına sahip olan kulelerine tırmanmaya başladık.  Yaklaşık 550 merdiven, hızlı bir şekilde çıkmak gerekiyordu aksi takdire bir yavaş, bir hızlı tırmanırsak yarı yolda tıkanabilirdik. Yalnız dile getirmek gerekiyor, muazzam bir manzarası var. Köln ayaklarınızın altında ve Instagram'da paylaşmak üzere kartpostal vari fotoğraflar çekebiliyorsunuz. Kölner Dom, diğer adıyla Köln Katedrali'nin tarihi bir durumu söz konusu. 1248 yılının başında temeli atılan katedralin inşaatı maddi sorunlar ve diğer sıkıntılar nedeniyle 600 küsür yıl sürmüş ve "bitirelemeyen inşaat" adını alması sonucunda 1880 yılında aktif hale gelmiş. Kuzey Avrupa'daki en büyük, Avrupa'nın genelinde ise üçüncü büyük katedral olan Kölner Dom şehrin en çok ziyaretçisine ev sahipliği yapan noktası.. Yerlisi, yabancısı herkes katedralde. 157 metre uzunluğunda iki kuleye sahip olduğunu da belirtelim. Ayrıca kapıda inanılmaz işlemeler var, irili ufaklı heykelcikler sizi büyülüyor. Ren Nehri'nin yanı başında, şehrin sembolü olan katedrali görünce ağzınız açık, hayran hayran bakıyorsunuz. Kölner Dom'un ihtişamı sizi büyüleye dursun, katedralin hemen yanı başında Ludwig Müzesi - Roma German Müzesi gibi önemli müzeler yer alıyor. Dom'un hemen alt bölgesinde ayrıca "Eski Şehir" anlamına gelen ve geniş meydanları, caddeleri, cafeleri - pubları bulunan Altstadt bölgesi var. Şehrin anacaddesi Hohe Strasse, Schildergasse'ye mutlaka girmek gerekiyor. Fazlasıyla kalabalık, fazlasıyla hareketli. Ancak ben böyle kalabalık yerleri sevmem derseniz, Dom'un arka tarafında kalan Altstadt'da zaman geçirebilirsiniz.

Şehri ikiye bölen Reihn Nehri'nin üzerinde demir yollarıyla efsane bir görüntüye sahip olan, şehrin sembollerinden bir diğeri olan Hohenzollern Köprüsü size eşlik ediyor. Başlangıçta demiryolu ile karayolu için kullanılan köprü 1945 yılından sonra günümüze kadar sadece demiryolu köprüsü ve yaya geçidi olarak kullanılmaktadır. 410 metrelik köprünün üzerinde "Aşk kilitleri" bulunuyor ve Paris'teki meşhur köprüden pek bir farkı yok. Yazının manşet resminde köprüdeki asma kilitleri görebiliyorsunuz. Umarım kısa bir süre sonra "Ağırlık yapıyor" denilerek sökülmezler. Keza çok hoş bir görüntü ve turistler için imza niteliğinde bir uygulama. Köln işin doğrusunu söylemek gerekirse bir günlük bir destinasyon olarak değerlendirilebilir. II. Dünya Savaşı sona erdiğinde Köln enkaz bir şehir görünümüne bürünmüştü. % 90'ı tahrip olan şehirde geçmişin mimarisini yansıtan çok az yapı ayakta kalmıştır. Ancak yer yer Romalılardan kalma yapılara bile rastlamak mümkündür. Bugün kente 1950'li yılların mimari tarzı hakimdir. Köln büyük bir şehir olmasına rağmen Almanya'nın diğer büyük şehirlerindeki gibi, birkaç istisna dışında modern gökdelenlere sahip değildir. Bundaki en önemli etken UNESCO tarafından korunan Köln Katedrali'nin her taraftan görülebilmesini sağlamaktır. Biz şehrin altını üstüne getirdiğimizde "Kanka, şimdi n'apalım?" sorusu ses bulmaya başladığında günün yorgunluğunu atmak için Almanların efsane biralarını tadalım istedik. Köln'ü keşfetme konusunda son derece şanslıydım, yanımda şehrin yerlisi Yasin vardı en nihayetinde.. Birde ben tatile gelmeden önce logonun üzerine takılan 4.yıldız vardı ki, sohbet çok daha keyifliyli bir hal alıyordu. Yasin'in gün içerisinde "Bonn şehri buraya çok yakın, oraya da gidelim" teklifi cazipti. Yeni bir şehir görmek her zaman ilgimi çektiğinden neresi olduğuna önemli değildi. Almanya'nın eski başkenti, üstad Beethoven'ın gözlerini açtığı, Ren Nehri'nin diğer yarısında bulunan Bonn..

Bonn'a gidip - geldikten sonra, ki kendisini ayrı bir hikayede kaleme alacağım, Köln'de bir akşam yemeği yememiz gerekiyordu. Eğlenmeye gideceğimiz gerçeği bir kenarda duruyor, Köln'ün gece hayatını pek övmüşlerdi. Yasin'in önerisi, bana güzel bir sürpriz yaparak "Türk sokağına" gitmek oldu ve bunu deneyimlemek istedim. Tahmin ettiğim bir Türk sokağı idi, ancak baklavacısından kahvehanesine; gelinlikçisinden bakkalına kadar minik bir Aksaray tadında bir yer olacağını tahmin edememiştim. Yukarıdaki fotoğrafı da bu caddede çektiğimi söylememe gerek yok sanırım. Adanalı abi-kardeşin işlettiği Dürümcü Baba! Hey maşallah be, kebabın yanında bir de acılı şalgam.. Türkçe menü, "Usta bir Adana çek" nidasıyla verilen sipariş, çay ikramı, kebap ve şalgam. İçerideki profil belli.. Aksaray - Köln arası flashback olmadım desem, yalan söylemiş olurum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder