13 Eylül 2015 Pazar

Buram buram aşk: Roma..

Roma kuşkusuz Avrupa'nın en özel şehirlerinden birisi ancak bu blog için daha da özel bir durumu var. Blogun açılmasına sebep olan kuzenim Nilay, kısa bir süre sonra Roma'da olacak. Geçtiğimiz aylarda da benden Roma notlarını istemişti. Zaten sonrasında da blogun kurulma aşaması söz konusu oldu. O nedenle blogun kurulmasında Roma notlarının etkisi büyük. Ayrıca gezdiğim şehirler arasında en çok sevdiğim, etkilendiğim şehirlerin başında da Roma geliyor. Adım adım, karış karış.. Atina'dan sonra Roma seyahati ve Vatikan gezisi bir nevi tarih kitabında dolaşmak gibiydi.

Atina'da gerçekleştirdiğim iki günlük gezinin ardından tek günlüğüne Selanik'te dinlenirim diye düşünmüştüm ancak gerek gün boyu Dora & Anastasia ikilisi ile şehri gezmemiz, gerekse akşam saatlerinde Dora ile akşam yemeği ve sonrasında bir şişe şarap içmemiz; hotelde tanıştığım Polonyalı arkadaşım Mariæ ve Ladadika'da bütün gece eğlence derken ancak saat 5'ten sonra uyuma şansım olmuştu. Kısa bir süre uykunun ardından Ryanair aracılığıyla Selanik - Roma uçuşunu gerçekleştirmem gerekiyordu, saat 12'de. Selanik Havalimanı'ndan direkt uçuşla Roma'da şehrin dışında bulunan Ciampino Aeroport'a ulaştım. Şehrin yaklaşık 40 dakika dışında bulunuyor Roma'nın bu sevimli havalimanı. Havalimanında çıkışta 4-Euro ücretle sizi Termini'ye götüren shuttle-bus bulunuyor. Wifi var, son derece konforlu, rahat. Ayrıca harita ve rehberi ücretsiz temin ediyorlar. Bir gün önce yorulmuş birisi olarak işin doğrusunu söylemek gerekirse 1.5 saat süren bu uçuş ve shuttle aracılığıyla gerçekleştirilen bu yolculuk uyumak için birebir. Bu tür seyahatlerde en önemli şey dinlenmek için zaman yaratmak. Tek başınıza çıkıyor dahi olsanız "Şuraya da gideyim, burayı da göreyim" mantığında hareket edeceğinizden dolayı bulduğunuz her fırsatta uyumaya çalışıyorsunuz. Ciampino az evvel de söylediğim gibi sevimli bir havalimanı. Ryanair'de bagaja vermek yerine çantanızı yanınıza aldığınızdan uçaktan iner inmez, alandan ayrılmanız mümkün. Haliyle yandaki gibi fotoğraf çektirmeniz de söz konusu oluyor. Ciampino Havalimanı'ndan shuttle-bus kullanarak direk Termini, oradan da hostelin olduğu Alfredo Caddesi. Yalnız, böyle bir hosteli çok mu aradım inanın bilmiyorum. Önünden beş kere geçmeme rağmen, bulamamam. Sonrasında bir tane polis bulup "Topraaaaam, nerede bu hostel?" diye sormamla adamın "İşte burası" demesi bir oldu. İtalyan polislerinin hakkını vereyim, İngilizce bilmemelerine rağmen muazzam yardımcı oluyorlar. İtalyan aksanıyla birşeyler anlatıyorlar birde bildikleri üç beş kelime ile. Çok kral adamlar! Atina'ya ayak bastığımda parlamento binasının önünde "Filistin'e özgürlük" yürüyüşleri vardı. Selanik'te ayrıldığım gün olacaktı. Roma'da ise bu yürüyüşlere denk geldim. Bir süre daha Avrupa'da kalsaydım o dönem, iç savaş çıkartacaktım sanırım!

ROME: Roma die uno non aedificata est*
Ne demişti vakti zamanında Romalı asiller; Roma bir günde inşa edilmedi.* Kesinlikle öyle.. Termini'ye geldik, hosteli güç bela bulduk ve çantadan kurtulduk. Kısa bir süre uykunun ardından Roma'nın keşfine başlamak gerekiyor. Roma muazzam ötesinde bir şehir, kaybolmamak için herhangi bir sebep yok. Sokaklarında dolaşırken etkilenmemek çok zor. Atina sonrasında özellikle Roma seyahati, hep söylediğim gibi bir tarih kitabını okumak gibiydi. İşin enteresan tarafı, Roma seyahati öncesinde Spartacus kitabını da bitirmiştim. Yani, gezeceğim yerlerin bir nevi tarihini biliyordum. Neden oldu, ne oldu, kim ne dedi, ne yaptı bir nevi kafamda kurgulayabiliyorum bazı sahneleri. Bu kapsamda kendi kendime "Kolezyum'u sabah doya doya gezerim" derken gece yarısı bütün ihtişamıyla Kolezyum'u göreceğimi nereden bilebilirdim ki?

Roma müthiş bir şehir ve hiç otelde zaman kaybetmeden, elde iPad ve harita ile kendimi o eşsiz mimari ve muntazam bina yüksekliği olan sokaklara bıraktım. Termini'den aşağıya inen cadde daha sona ermeden karşımıza Della Republica çıktı. Bakmayın adının böyle karizmatik olduğuna, Cumhuriyet Meydanı olarak geçiyor. Ancak müthiş bir mimarisi var, oval bir yapıya sahip ve binaların altında yer alan dükkanlar/ofisler bir nevi çarşı görüntüsü oluşturmuş durumda. Meydanın göbeğinde bulunan havuzun hemen karşısında Basilica var. Bu arada ufak bir hatırlatmada bulunayım; Della Republica'da binaların altında bahsettiğim ofisler kısmında Türk Konsolosluğu'na ait bir ofis var. Eğer herhangi bir sıkıntı yaşarsanız, ilk uğrayacağınız noktalardan birisi burası olacak. En azından nereye gitmeniz hususunda aklınızda bir fikir olsun. Republica'dan aşağıya doğru devam ettiğiniz yolda karşınıza tiyatro - opera binası - tarihi banka gibi binaların bulunduğu Nazionale'ye çıkıyorsunuz. Caddede göreceğiniz en önemli noktalardan birisi, sağlı - sollu bütün binalar aynı yükseklikte ve tek renk. İstanbul'da pek alışık olmadığımız bir görüntü olduğundan ağzımız açık bir şekilde izliyoruz Roma'nın eşsiz sokaklarını. Daha ilk dakikadan böylesine bir kültür şokunun etkisi büyük oluyor. Nazionale'den indik aşağıya, caddenin devamı bizi şehri ikiye bölen Tevere Nehri'ne kadar götürüyor ama bizim şimdilik o kadar işimiz yok. Nazionale'den inerken, yolun sonuna doğru geldiğimizde tüm ihtişamıyla Piazza Venezia karşımızda! 

Piazza Venezia'nın sağında tüm caddeyi aydınlatan, caddeden baktığınız zaman karşınızda "Ciao!" diye bizleri selamlayan devasa bir yapı olduğunu görüyoruz. Böylesine büyüleyici, ihtişamlı, görkemli bir yapının Kolezyum'dan başkası olması beklenemez. Bu arada ufak bir bilgi verelim, Venezia'dan itibaren Kolezyum'a uzanan cadde trafiğe kapalı. Araç girişi kesinlikle yasak, polisler sadece tur otobüslere ve belli taksilere izin veriyor. Bisikletle girebilirsiniz, ona dair sıkıntı yok. Yaklaşık bir kilometre uzunluğunda bir cadde ancak yürürken her taraf buram buram tarih kokuyor. Colosseo'ya giden yolda sağ tarafta heykeller, sütunlar, tarihi surlar göreceksiniz. Sezar'ın forumu olarak adlandırılan bu tarihi bölgede Roma tarihini anlatan müthiş bir ışık gösterisi var. Doğrusunu söylemek gerekirse böyle bir etkinlikten haberim yoktu, olsa bilet alır mıydım? Zannetmiyorum. Oturun herhangi bir parka, ışık gösterisini izleyin. Tek dezavantajı, sesi duyamıyorsunuz. Yorgunluğun başgösterdiği dakikalarda bir köşede oturup, Roma tarihini izlemeye başladım. O anlarda hemen yanımda oturan 50'li yaşlarda bir amcanın "Hey! Bira içmek ister misin?" sorusuyla birlikte bana doğru uzattığı litrelik Heineiken şişesini gördüğümde gülümsemeye başladım. Sanırım o an, bir bardak biradan daha iyisi olamazdı! Bu arada, kim demişti bize "Avrupalılar yardımsever değildir." diye. İnanmayın bu safsataya.. 

Sezar'ın forumu ve ışık gösterilerini tamamladıktan sonra adım adım sokağı yürüyorum. Ben adım attıkça büyüyor, büyüdükçe daha da ihtişamlı görünüyor ve sonunda hoşgeldin Piazza del Colosseo. Etrafını kaç kere döndüm hatırlamıyorum, ancak tek bildiğim muhteşem birşey! Doğrusunu söylemek gerekirse, otelden çıkarken "Sabah ziyaret edicem nasılsa.." diye düşünüyordum ancak gece görmek daha iyiymiş. Sabah dümdüz bir taş yapıt olarak karşımda duruyordu, gece ışıklandırması vb. büyüleyici olmuştu. Seyahat öncesinde Spartacüs'ü okumak, okuduğun yerleri kafanda kurgulamak ve Atina seyahati sonrasında Roma tarihini de yakından görmek. Bir kitabın sayfalarında dolaşmak, bir filmin devamını izlemek gibi yorumluyorsun. Kolezyum'u takip eden ana caddeden sola doğru döndüğünde Circo Massimo var. Circus Maximus, Roma'da antik bir hipodrom ve kitlesel eğlenceler için toplanma yeri. Ancak eski halinden eser yok.. Buralar eskiden çayır idi, çimen idi moduna girebilirsin. Parkın içerisinde harabe bir mekan göreceksin, devasa birşey! Heh, işte o, Palatine'deki imparatorluk sarayı. Palatino'dan nehre doğru yürüdüğünde karşında Isola Tiberina var. Minik bir adacık ancak içinde kocaman bir kilise/saray var! Mutlaka gidin, görün diyemem ancak oralardaysanız bir uğrayın derim. Nehrin ortasında bir kahve molası vermek, pek fena görünmüyor.

Roma'da gezebileceğiniz, gezmeniz gereken bir çok nokta var. Geçtiğimiz yaz tadilatta olan Aşk Çeşmesi, günün her saatinde kalabalık olan İspanyol Merdivenleri ve İspanyol Meydanı, ihtişamıyla dikkat çeken Pantheon, şehrin en ünlü meydanlarından birisi olan Navona ve gün içerisinde güzel bir mola verebileceğiniz Santa Maria Maggiore.. Bunlardan en önemlileri arasında yer alıyor. Elbette hepsini bir kenara bırakıyor, özel bir paragraf açıyorum: Ciao Vaticano, sono tornato! 

Evet, bir önceki cümlede de söylediğim gibi; Merhaba Vatikan, ben geldim! Dünyanın en zengin ülkesine hoşgeldim. Yeryüzünde bulunan tüm kiliselerin para akıttığı, Katolik dünyası için çok özel bir yere sahip olan Vatikan'ın toplam nüfusu (Papa dahil) 800 kişi olup, ülkeyi İsviçre askerleri koruyor. İtalya'nın içerisinde özel bir yere sahip Vatikan için ne söylesek az kalıyor. San Pietro Meydanı'na uzanan cadde sizi nasıl bir ihtişamın içerisine götüreceği konusunda ipuçları veriyor ancak meydana geldiğinizde M.Ö. 1'de dikilen dikilitaş ile birlikte sizi karşılıyor. Her tarafında heykellerin bulunduğu oval sütunlarla birlikte San Pietro Meydanı'nın yanı sıra San Pietro Basilicası tarihi, kültürel konuların yanı sıra dini anlamda da Avrupa'nın sayılı noktalarından birisi olarak bulunuyor. Roma Katoliklerinin hac noktası olan yapı dünyanın en büyük kilisesi olup yapı yaklaşık 60.000 kişi kapasiteye sahip. Roma’nın içinde, yüksek duvarların arkasında kurulu olan Vatikan dünyanın en küçük devleti. Katolik Kilisesi’ne ait olan bu topraklar, Papa tarafından yönetilir. Aziz Petrus Bazilikası, Vatikan Müzeleri ve Sistina Şapeli Vatikan’ın en önemli bölümlerinden bazıları..

Roma'da kaldığım hostelde iki Belçikalı bayan arkadaşla odayı paylaşmıştım. Atina'da hostelde oda arkadaşım İspanyol bir elemandı ancak Sintagma'da oturduğum kafede garson Elefterina ile arkadaş olmuştuk. Selanik'te zaten CS'ten bana eşlik eden Dora ve Anastasia vardı, bunun yanı sıra hostelde tanıştığım Mariæ bulunuyordu. Roma seyahatinde de ise oda arkadaşlarım eşlik ediyordu. Vatikan'da kilometrelerle tarif edilen sıraya girmeden müzeye girişimiz, meydanda zıplayarak çektiğimiz fotoğraflar, Liesel'in çığlıklarına insanların bakışları blablabla.. Avrupa'da kızlar teklif ediyor mu bilemem ama siz saygılı ve düzgün oldukça fazlasıyla arkadaş ediniyorsunuz.

BONUS: İtalya'da hakem arkadaşımla karşılaşmak!
İtalya'da seyahat ederken, HopOn-HopOff otobüslere katılım gösterdim. İki gün boyunca şehri adım adım gezmiştim, son gün biraz daha rahat olması mantığıyla şehir turu yapan otobüslerden birisine bindim. Öğrenci ve 25 yaş altında olmak bu konularda büyük avantaj. Akropol'e de yarı ücretle girmiştim, Sightseeing otobüsüne de aynı tarifeyle bindim. Şehri gezerken free wifi'nin dibine vura vura gidiyordum ki, İstanbul Ligleri'nde birlikte basketbol müsabakası yönettiğim hakem arkadaşım Doğukan ile karşılaştık. "Napıyorsun, nerelerdesin?" faslından sonra ikimizin de Roma'da olması enteresan bir buluşmayı beraberinde getirdi. Doğukan'ın pasaportunu aramamız, pasaportu ararken çantası çalınan Türk kızlarla karşılaşmamız ile aksiyon dolu devam eden gün, iki hakem arkadaşın farklı rotalara devam etmek üzere ayrılmasıyla son buldu. Tabii, sadece İtalya'nın değil pizzanın da başkenti olan Roma'da bir pizza yiyip, İtalyanların sürahide sunduğu biralardan içmesek olmazdı.

Roma kesinlikle özel bir şehir. Bir daha gideceğimi umuyorum, en kötü bir seyahatte duraklama noktası olarak tekrardan gezeceğim. Yürüyerek, adım adım, buram buram hissederek tavaf ettiğim bir şehir oldu Roma. Sokaklarında dönemin popüler şarkısı "Kalbimin tek sahibine" şarkısını mırıldanmaktan öteye giderek söylediğim, kimsenin "Hayırdır?" diye bir ifadeyle takınmadığı güzel şehir. Şehrin güzelliği bir kenara dursun, her tarafı sarı-kırmızı bayraklar süslüyor. Şehir gibi şehir, daha ne olacak!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder